İlk örnek 1965 Türkiye'sinden. Alıntı Harun Karadeniz'in kitabından:
“Dönemin talebe birlikleri ve talebe cemiyetlerine sağcı politikacılar baskı yapar. Birtakım akla zor gelecek yöntemler uyguluyorlar. Çift başlı cemiyetler, birlikler oluşturulur. İktidarın desteğiyle iktidarın sevmediği öğrencilerin yönetimden uzaklaştırılması için bugün yapılanların benzeri yapılır. Harun Karadeniz ve arkadaşlarının hak hukuk arayışları, mahkemede. Emniyet'in cemiyetler masasında sürer.”
Dönemin ruhu biraz yaşlıca bir memurun Karadeniz ve arkadaşlarına söylediği şu sözlerde görülür:
“İkide bir ne gelip gidiyorsunuz? Siz ne kadar haklı olursanız olun, biz bize verilen emre göre hareket ediyoruz. İş yukarıdan dönüyor...”
İkinci Örnek İngiltere'den.
Londra yakınında oluşturulan orman bölge halkının coğrafyadan her türlü yararlanmalarını önler. Tepki gösteren sakinler yüzlerini karartarak ormanda soyluların geyiklerini öldürürler. Ve “Kararlar yasası” çıkar.
Parkın yakınında yaşayan JOHN HUNTRİDGE, geyik hırsızlarına yardım etmekle suçlanır ve cezası ölümdür. Yaklaşık 9 saat süren yargılama sonucunda dönemin NİYABENT KONSEYİ'nin baskılarına karşın HUNTRİDGE, “Kanıtların usulsüz şekilde toplandığı” gerekçesiyle suçsuz bulunur.
İngiltere’ye “Hukukun üstünlüğü” kavramı gelir. Tarih 10 Kasım 1724 aradan geçen 301 yıla karşın, İBB soruşturmasında tutuklu bazı sanıklar bazı avukatların kendilerine tanıklık yapmak için zorladıklarını söylüyor ve suç duyurusunda bulunuyorlar.
Kısaltarak alıntılarını aktardığım Sertaç Eş “Hukukun Gözleri” başlıklı yazısının sonunu şöyle bağlıyor!
“İşte ahval ve şerait. Sizlerce hukukun gözleri neyi görüyor?”
Yazar böyle söylüyor ve soruyor ama “Adaletin ve hukukun gözleri kapalı değil mi” diye ben de başka bir soru yöneltiyorum.
Görülen o ki, Avrupa’da çok şey değişmiş, ya bizde?