Kendini tanımak ile tanıdığını sanmak arasında zannedilenden daha ince bir çizgi var hatta çok görünmez bir perde var. Ben şahsen meslek hayatımda kendini gerçekten tanıyan, kendini gerçekten iyi tanıyan çok az insana rastladım. Çünkü insanların genelde kendini iyi tanıması ya da tanıdığını iddia etmesi daha çok iyi yönlerini tanımlaması, kendini övecek yönlerini çok iyi tanıması ama kendini eleştirecek, kendini yargılayacak hatta kendini ayıplayacak, kendine yakıştırmadığı şeylerle yüzleşecek argümanları genellikle görülmezden gelirler. Bu ince çizginin sebebini hemen söyleyeyim, bunu engelleyen ego. Yani gerçekten kendimizi tanımamızı engelleyen de egomuz, belki de nefsimiz, kendimizi tanıdığımızı sanmamıza sebep olan en büyük etken de egomuz. Aslında orada hayalimizdeki bizle kendimizi tanıdığımızı sandığımız biz arasında bir fark yok. Yani çoğu insan kendini tanımladığında aslında olmasını istediği kendini tanımlar.
Örnek üzerinden anlatacağım. Siz bana "sen cimri misin?" deseniz ben de desem ki "hayır ben asla cimri değilim"... Aslında ben cimriyim ama size hayır ben cimri değilim dedim, neden? Çünkü egom orada cimri olmam özelliğimle yüzleşmeme izin vermedi. Aslında cimri hareketler, cimri davranışlarda bulunuyorum ama onu hep bir savunma mekanizmasıyla, bahane ve açıklamalarla geçiştiriyorum. O zaman ben neye dayanarak size cimri değilim derim? Olmasını istediğim ben cimri olmayan bir Goncadır, o yüzden ben hayır cimri değilim derim. Ya da benim inanç ve inanışlarım gereği cimri olmamak gerektiğine, cömert olmak gerektiğine, verici ve paylaşımcı olmak gerektiğine inanırım ama elimde olmadan cimriyimdir.
O yüzden inandığım şeyi söylerim. Yani gerçekte olanı değil. Ya da idealini, idealize edilmiş, toplum ve çevre tarafından yetiştiriliş tarafından da idealize edileni söylemeye çalışırım. Ne zaman gerçekten tanırız? " Evet benim şu kötü huyum var" dediğimizde. "Benim şu zaaflarım var, benim şu zayıf noktam, benim şu egom, bu konuda zaafım, bu konuda zararlıyım, bu konuda zarar verebiliyorum insanlara, bu konuda kendime zarar verebiliyorum, dediğimiz aşama tanımaya başladığımız aşama. Ama burada kendimizi gömmekten bahsetmiyorum. Kendimize gömmeyelim, eleştirmeyelim, yerden yere vurmayalım ama objektif olmak gayet yeterli.
Şimdi ben kıskanç biriyim ama "yoo kimseyi kıskanmam kimse umurumda değil" dersem, kendimi tanımış mı oluyorum? Ben hasret biriyim, diyelim ki benim kimsenin hiçbir şeyinde gözüm yok ben kendime bakarım dedim. Ben arkadaşlarımın başarılarının çok kolay tebrik edemeyen biriyim ama yok canım işte ben arkadaşlarıma çok destekçiyim, onları çok severim, onları çok kollarım dedim... Şimdi bu mu kendini tanımak? Yani iyi yönlerini söyleyip kötü yönlerini de iyi anlatıp ya da olumsuz yönlerin hepsini iyiymiş gibi anlatmak tanımak değil ki.
Bir de kurban rolünü tanımlayarak kendini tanıdığını iddia edenler var. Mesela çok çektim, çok çile çektim çok zahmet çektim, çok şöyle mağdur oldum, çok şöyle beni kullandılar, iyi niyetimi şöyle kullandılar, burada da aslında yine objektif değil çünkü kurban psikolojisinin, bana acıyın; bana insaf edin, beni takdir edin, ben neler çektim psikolojisinin altında bir tanımlama var. Yani "beni kullandılar", kendimi kullandırttım demiyor da...
Gerçekten kendini tanıyan der ki ben kendimi kullandırttım, onay görmek; sevilmek için, içinde bulunduğum toplumdan dışlanmamak için, zayıf noktalarım gözükmesin diye, belki güçlü durmak için, sempatik gözükmek için her neyse yani, kendimi kullandırdım demez de beni kullandılar der. Gördünüz mü? Bu da kendini tanımamış birisi.
O zaman gerçek tanımış şu mu; süslemeden, boyamadan, allayıp pullamadan ya da kendimize kara çalmadan her şeyi olduğu gibi, tüm özelliklerimizi olduğu gibi anlatırsak, tanırsak kendimizi gerçekten, bunu anlatabiliriz. O zaman gerçekten kendimizi tanımış olur muyuz acaba?