Bu konuda değerli dostum merhum Necdet Sevinç'in şu sözlerine katılmamak elde değil: "Farsçanın siyaset, Arapça'nın bilim, eğitim ve din alanında tartışılmaz bir üstünlük kurduğu ve Türk dilini öğreten bir kurumun dahi bulunmadığı böyle bir devirde Selahattin Eyyubi'nin Türkçe konuşması, onun öz be öz Türk olduğunu gösteren en büyük delildir."
12-Selahattin'in yönettiği devlet Eyyubîler devleti; Selçuklu, Selçukluların bünyesinden temayüz etmiş olan Zengiler'in halefi ve kendilerinden sonra bölgede hüküm sürecek olan Memluklar'ın da selefidir. Zira devlet teşkilatı değişmemiş, millet değişmemiş sadece hanedanlar değişmiştir. Her üç devletin bayrağı da açık sarı zemin üzerine doru kartaldır. Her üç devletin askeri ve siyasi kadroları da aynıdır.
Bu konuda Eyyubîler uzmanı değerli dostum Ramazan Şeşen'in de belirttiği gibi, devlet ve ordu teşkilatları Türk devletlerinde görülen devlet ve ordu teşkilatlarının aynıdır. Hatta Ibn Haldun, meşhur Mukaddime'sinde Eyyubîler ve Memluklar devletinin bir tek Türk devleti olduğunu kabul eder.
Hatta Selahattin devrinden beri Türklerin devletinde ilmin ve ilim adamlarının teşvik ve himaye gördüğünü, Kahire'nin dünyanın büyük ilim merkezlerinden biri haline geldiğini belirtir. Bütün bunlara rağmen, birilerinin kalkıp da Eyyubî devleti için "Kürt devleti" demelerinin bilimsel ve tarihi hiçbir mesnedi yoktur. Ayrılıkçı bir tarih inşa etmek isteyenlerin mesnedi olmayan iddialarıdır.
13-Tarihi gerçeklere baktığımız zaman görürüz ki, Selahattin'in kurduğu devletin coğrafyası Mısır ve çevresidir. Burada halkın büyük bir çoğunluğu Arap'tır. Ordu ve idari zümre ise çoğunluğu Türklerden oluşmaktadır. Zaten daha önce orada hep Türk hanedanlıkları vardı. Mesela Tolunoğulları (868-905) yılları arasında Mısır'da hüküm sürdüler. Yine Ihşidi hanedanlığı olarak bilinen ve Türk komutan Toğaçoğlu Muhammet Ebu Bekir tarafından kurulan hâkimiyet (935-969) yılları arasında orada hüküm sürmüştür. Her iki hanedanlık Abbasilerin Türklere askeri alanda yer vermeleri sonucu ortaya çıkmıştır. Ihşidileri de şii Fatimîler 969'da yıkmışlar ama Fatimîleri de Türk komutan Selahaddin yıkmış ve Eyyubîleri kurmuştur. Onları da yıkan Türk Memluk Devletini kuran Izzettin Aybeg'dir. Bu zincirleme gelişme Mısır'da ahali her ne kadar Arap olsa da ordunun ve hanedanın hep Türkler'de kaldığının göstergesidir.
14-Türk Devletleri’nde en sık görülen özelliklerden biri, hiç şüphesiz "devlet, hanedanın ortak mülküdür" anlayışıdır. Bu sebeple Türk hükümdarlarının vefatından sonra ülke oğulları arasında pay edile gelmiştir. Bunları bazen hükümdarların kendileri de pay etmiştir. Dolayısıyla Selahattin de bu Türk geleneğine sadık kalarak, hayattayken büyük bir Türk-İslam devleti olan Eyyubî Devleti Hanedanlığı’nı oğulları arasında paylaştırmıştır.
15-Öte yandan başkalarının "Arap kültürü" nün baskın oluşundan dolayı devleti Arap göstermelerinin de hiçbir mantığı yoktur. Çünkü kültürler arası sürekli bir alışveriş ve etkiler tarih boyunca söz konusu olagelmiştir. Roma imparatorluğuna Yunan kültürü hâkim olmuş, Orta Asya Türk devletlerinden Gaznelilere, Selçuklulara Fars kültürü hâkim olmuş, hatta devletin resmi dili bile Selçuklularda Farsça olmuştur. Tıpkı bunun gibi, Zengi, Eyyubî ve Memluklarda Müslüman olduklarından dolayı elbette Arap kültürünün izleri de olacaktır. Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi Selahattin üzerindeki etkin kültür, daha ziyade Türk- İslam kültürüdür.
Selahattin, ününü duyduğu ve eserlerini okuduğu Musullu yazar İbn Şeddâd'ı yanına çağırır ve onu yakın sırdaşı ve danışmanı yapar. İbn Şeddâd da ölene kadar onun yanında kalır, savaş ve anılarını yazar. Ayrıca Selahattin hakkında da müstakil bir kitap kaleme alır. Onu en yakından tanıyan İbn Şeddâd Selahattin'in Kürt ve Arap olduğundan hiç bahsetmediği gibi, onu herhangi bir soya veya şecereye de dayandırmaz. Ancak diğer kaynaklar onu kendisinden sonra bir takım etnik unsurlara bağlamaya çalışmışlardır. Biz bu çalışmamızda onun biyolojik olarak bir ırka aidiyetini belirtmek istemiyoruz. Zaten böyle bir şey mümkün de değildir. Burada asıl olan Selahattin'in, babasının ve amcasının kısaca Eyyubi ailesinin Türk-İslam kültür ve geleneklerine göre yetiştiği, ordusunun ekseriyetinin Türklerden oluştuğu ve kurduğu devletin büyük bir Türk devleti olduğu, zamanında yaşamış şairlerin yüzüne karşı okuduğu şiirlerde Türklüğünü vurgulamış olması ve bundan dolayı kendilerini ödüllendirmiş bulunması, Türklüğü alçaltan hiçbir şeye tahammül edememesi, en azından kendini Türk hissettiğinin açık ve bariz kanıtıdır.
Farz edelim ki Selahattin etnik olarak Türk olmasa bile o, safkan Türküm diyenlerden çok daha Türk'tü. İnsanı insan yapan ve onun şahsiyetine şekil veren ırkı değil, aldığı terbiye ve içinde yaşadığı kültürdür. O Türk-İslam kültürü içinde kimliğini bulmuş ve Müslümanları Haçlıların boyunduruğundan kurtarmış muzaffer bir kumandandır. Onun Kürtlüğüne ve Araplığına dair ileri sürülen etnik iddialara bakıldığında yukarıda belirttiğimiz gibi, vefatından yıllar sonra belgelere göre değil de rivayetlere göre yazılmış ve birbirinden kopyalanarak gelen kaynaklarda görmekteyiz. Bunlara dayanarak isminin yanına el-Kürdî sıfatı yakıştırmak, bu büyük İslam kumandanını Türk milleti ve kültüründen ayrı tutmak isteyen art niyetli batılı bazı tarihçilerin ve bölücülerin bir tuzağından başka bir şey değildir.
Devam edecek…