Yine yukardaki bilgilerde belirtilmektedir ki söz konusu şahıs daha İstanbul’a ulaşmadan yolda ölmüştür. Her ne kadar kumandanı Yezid’ e vasiyet edip kendisinin cenazesinin hemen gömülmeyip İstanbul surlarının önüne gömülmesini istediği belirtilse de o günün İslam -Arap geleneklerine göre hemen gömülmesi gereken cenazesinin o günün şartlarına göre kokmadan nasıl saklanabileceği konusunda açıklamalar yapmanın mümkün olmadığını düşünmekteyim. Üstelik o günün Arap geleneklerinde tahnit veya mumyalama usul ve âdetinin olmadığına göre söz konusu şahsın cesedinin bozulmadan İstanbul önlerine kadar götürülmesi izah edilemeyecek bir durumdur. Bu imkânsızlığın yanında Anadolu Yakası’ndan İstanbul’a ilerleyen İslam ordusunun İstanbul’a vardığında boğazı geçip söz konusu şahsın cesedini İstanbul surları dibine gömebilmesinin de imkânsızlığı ortadadır.
Yine tarihi çevrelerde İslamların ilk İstanbul’u ele geçirme için yaptıkları seferin İstanbul yerine Kadıköy denilen yerleşim yerini kuşatmaya yarayan bir sefer olduğunu yani Kadıköy’ü kuşatma şeklinde bir sefer olduğu da genellikle kabul edilmektedir. Kadıköy’ü kuşatan onu dahi ele geçiremeyen bir askeri kuvvetin söz konusu şahsın İstanbul surları önüne gömmesi ne oranda mümkün olabilir? Bir an için düşünelim ki gerçekten İslam ordusu İstanbul’u kuşatmıştı. Peki bu nasıl olabilmiştir? Bence bunun gerçekleşmesi de bu ilk seferde mümkün değildir. Çünkü İslam ordusunun donanmasında orduyu karşıya geçirecek deniz vasıtaları mevcut değildir. Hal böyle olunca denizi geçemeyecek olan İslam ordusunun söz konusu olan şahsın cesedini İstanbul surları önüne gömmesi nasıl olabilecektir? Yine farklı kaynaklarda söz konusu şahsın İstanbul kuşatması sırasındaki çarpışmalar sırasında öldüğünden bahsedilmektedir.
Hatta bu konuda farklı ifadelerde, söz konusu şahsın İslam ordusunun yaptığı kuşatma sırasında imparatordan izin alarak İstanbul’a gelip Ayasofya’da namaz kıldıktan sonra dışarı çıktığında halk tarafından taşlanarak öldürüldüğünden bahsedilmektedir. Bu bilgiyle çelişen, ölüm şeklini farklı gösteren kaynaklara göre söz konusu şahsın İstanbul surları önüne gömülmesi nasıl izah edilebilecektir?
Kaldı ki söz konusu kişinin mezarının Medine’de olduğu konusunda kaynaklar olduğundan da söz edilmektedir. Yine söz konusu şahsın ölüm tarihi konusunda da farklı beyanlar mevcuttur pek çok farklı kaynakta 668’den başlayıp 674-675 yıllarında öldüğünü söyleyen bilgiler de mevcuttur. Bu şartlar dâhilinde ölüm tarihi, kimin komutasında İstanbul Kuşatması’na katıldığı, ölüm şeklinin nerede, nasıl olduğu bilinmediği farklı ifadelerle bu konuda bilgi verildiği görülen bir şahsın defnedildiği yerin kesin olarak Eyüp’teki türbe olduğu konusunda bir kabulün olabilmesi mümkün değildir düşüncesindeyim.
Şunu da dile getirmek isterim ki İstanbul Kuşatmalarının donanma denilen deniz kuvvetlerinin katılmadığı bir icraatla yapılmasının Avrupa sahasında olmayan, yaşamayan bir kitlenin tarafından yapılabilmesi mümkün değildir. Osmanlılar dışında bir kuvvetin bu nedenle İstanbul’u kuşatması mümkün olamamıştır.
Ancak donanma kullanarak İstanbul’a ulaşmak imkânına sahip olabilen Anadolu yakasından gelebilecek kuvvetlerin yapabileceği bir icraat olabilmiştir. Nitekim gerek Emeviler gerek Abbasîler devrinde söz konusu ilk seferin dışında gerçekleştirilen kuşatmalarda donanma kullanılarak o zaman kuşatma gerçekleştirebilmek mümkün olmuştur. Kaldı ki denizci olmayan Arap bir devletin deniz kuvvetleri de yahut donanmalarını, gemilerini işletebilecek personelinin de olabilmesi mümkün değildir. Nitekim gerek Abbasîler gerek Emeviler devrinde kullanılan donanmaların personellerinde Hristiyanlardan genellikle Rumlardan olduğundan söz edilmekte, İstanbul önlerine gelebilen donanmayı terk eden bu personellerin İstanbul’a ulaştıklarından söz edilebilmektedir. Yine bu nedenle ki Bizanslıların İslam donanmasını Rum ateşiyle yakabildiklerinden bahsedilebilmektedir.
Bütün bunlardan sonra Eyüp Sultan’daki türbede merhum olduğu iddia edilen kişinin Peygamberin Mihmandarı yahut muhafızı olduğu belirtilen kişinin olması imkânsız düşüncesindeyim. Yine şunu da vurgulamak isterim ki; söz konusu kişinin Peygamberimizin Bayraktarı olduğundan bahsedildiği de sıklıkla görülen bir durumdur. Oysa Peygamberimizin Bayraktarı olmak bu kişi tarafından Peygamberimizin bayrağının taşınması hiçbir durumda söz konusu olmamış, Peygamberimizin bayrağını taşımak şerefi başkalarına ait olmuştur. Peki, bu şahsın mezarının Eyüp’te olduğu konusu nasıl ortaya çıkmış, mezarı nasıl bulunabilmiştir?
Söz konusu şahsın mezarının Eyüp surları önünde olduğunun bilindiğini zikreden farklı kaynaklar görülebilmiştir ancak söz konusu şahsın mezarının söz konusu yerde olduğu hakkında bilgi veren kaynakların hepsi en erken 200 yıl sonrasında yazıldığı görülebilmektedir. Zamanla unutulan bu bilgiler ancak Osmanlı Dönemi’ndeki kaynaklarda kuvvetli olarak zikredilmektedir. Kısaca Ebu Eyyub el -Ensari denilen şahsın İslam dünyasına mezarının belirtilmesi şeklinde çıkarılıp belirlenmesi Fatih Sultan Mehmed’in 1453 tarihli kuşatması sırasında söz konusu olabilmiştir.
Fatih Sultan Mehmed’i İstanbul kuşatmasına yönlendiren, onun İstanbul’u kuşatmaya azmettiren kişi Akşemseddin isimli hocası olduğu genellikle bilinen bir konudur. Babası II. Murad’ın yerine tahta geçen ki İstanbul’u fethetmesinden sonra Fatih Sultan Mehmet adını alacak olan II. Mehmet’i İstanbul önlerine getiren önemli teşvik edici şahsiyet Akşemseddin’dir. İstanbul’un Fethi’nin sebeplerine ve İstanbul’u kuşatmadan önce yapılan hazırlıklara değinmeden zikretmek isterim ki Fatih Sultan Mehmet bütün hazırlıklarına rağmen İstanbul Kuşatması sırasında İstanbul’a dışardan yardım getiren gemilerin Haliç’e girebilmeyi başarmasından sonra zorlanmaya başladığının görüldüğünü dile getiren kaynaklar mevcuttur.
İşte yukarda söz edilen Ebu Eyyub el-Ensari mezarının aranıp bulunması tam bu sırada söz konusu olabilmiştir. Orduda zorlanmaların, ayrılmaların olduğu bir sırada iyi bir strateji ustası olduğu söylenen Fatih Sultan Mehmed’in hocası Akşemseddin’in bu durumu önlemek için çare olarak Ebu Eyyubi el-Ensari’nin mezarının aranmasına yöneldiği söylenmektedir. Hakikaten de böyle bir şahsiyetin mezarının bulunabilmesi bir oranda İslam ordusu sayılabilecek Osmanlı Ordusu’nun moralini düzeltebilecek bir icraat olacaktır. Nitekim bu amaçladır ki Akşemseddin ‘in böyle bir arayışa yöneldiğinden söz edilmekte.
Devam edecek…